İnönü Üniversitesi Bilgi ve Erdem Topluluğu tarafından, "Aksa Tufanı" operasyonunun ardından yaklaşık 6 ay Gazze'de kalan ve yaşanan soykırıma bizzat şahitlik eden Diyarbakırlı Dr. Rukiye Demir Salhiya'nın konuşmacı olarak katıldığı, "Ümmetin Filistin'deki Direnişi" başlıklı konferans düzenlendi.

İlahiyat Fakültesi Prof. Dr. Zahit Aksu Konferans Salonunda düzenlenen program, Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başladı.

Gazze'de yaşanan zulmün şahitlerinden biri olan Diyarbakırlı Dr. Rukiye Demir Salhiya, Gazze'de geçirdiği 7 yıldan fazla süreyi ve tanık olduklarını anlatarak, Filistin davasının tüm ümmetin sorumluluğunda olduğuna dikkat çekti. 2016 yılında uluslararası öğrenci olarak Gazze'ye giden Salhiya, o günlerden bugüne yaşanan katliamların 7 Ekim 2023 ile başlamadığını ve bölge halkının yıllarca çetin imtihanlardan geçtiğini vurguladı.

"O bombardımanların bir tanesini duysanız yerinizde duramazsınız"

"Gazze ve Refah sınır kapısında 600'e yakın çocuk hasta, kronik hastalıklar nedeniyle tedavi bekliyor" "Gazze ve Refah sınır kapısında 600'e yakın çocuk hasta, kronik hastalıklar nedeniyle tedavi bekliyor"

Dr. Salhiya, 7 Ekim "Aksa Tufanı" operasyonu öncesi Gazze'nin iki giriş kapısı olan Refah ve Eriz kapılarının kullanımında yaşanan zorlukları anlatarak, özellikle sağlık ve eğitim haklarından yoksun bir halkın direnişine tanık olduğunu belirtti. Salhiya, "Refah Kapısından izin almak için aylarca beklenirdi ve bu izinler çok nadiren çıkartılırdı. Halk hastalanıyor ama tedavi edilemiyordu. Fakirlik oranın yüzde 85'i aşmıştı. Sosyal, siyasi sıkıntılara çok girmiyorum bile. Her gün dur durak bilmeyen bombardımanlar vardı. O bombardımanların bir tanesini duysanız yerinizde duramazsınız. Ve oradaki kardeşlerimiz onu yaşıyorlardı. Bahsettiğimiz coğrafya Filistin'in son kalesi Gazze." ifadelerini kullandı.

"Gazzeliler ‘Bu topraklar Allah'ın ve Peygamberlerin bizlere emaneti.' diyorlar"

Gazze halkının direniş azmini özetleyen Salhiya, "İlk gittiğimde neden bunca zorluğa dayanıyorsunuz diye sordum. Onlar, ‘Bu topraklar Allah’ın ve peygamberlerin bizlere emaneti. Biz sahip çıkmazsak değerlerimiz yok olacak’ dediler. Yani 2 milyar Müslüman'ın sorumluğunu yerine getiriyorlardı. Hatta son zamanda Gazze halkı 'Mescid-i Aksa bu halde, ümmet zillet içerisinde' diyerek ve bir şey yapılmadığı için kırgınlardı" dedi.

7 Ekim 2023 tarihindeki "Aksa Tufanı" operasyonu sonrası bombardımanların şiddetinin artığını ifade eden Salhiya, o günleri şu ifadelerle anlattı: "Bombardımanlar gittikçe arttı. Hatta bir bombardıman sahnesini hiç unutamıyorum. siyonistler bir apartmanı indirmek istiyorlarsa önce kapıyı bombalıyorlar. Gittiğimiz yerlerden birinde siyonistler bir apartmanı yıkmak için önce kapısını bombaladı. O anda çocukları kapıda şehit olan bazı kadınların çığlıklarını duydum. Apartmandakiler şehadet getiriyorlar. Çünkü muhtemelen birazdan bombardımanda apartman başımıza yıkılacak diye zannediyorduk. Öyle bir anda hızlı bir şekilde karar almamız gerekiyor. Çünkü küçük çocuklar var. İşte o küçücük çocuklarla şehitlerin üzerinden geçerken çocuklar tabii şehidlerin kanına basmamaya özen gösteriyorlardı" dedi.

"Bulunduğumuz binada yiyecek, su bitti, mücahitlerin bizi fark etmeleri için çöpleri dışarıya bıraktık"

Salhiya, "Günler geçtikçe bu defa sularımız tükendi. Namazlarımızı ilk başlarda cem ediyoruz. Sonrasında teyemmüme geçtik. Yiyecekler bitti. Ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. Zaten pencereleri falan açamıyoruz çünkü pencerelerin bir kısmı bombalanmış durumda. Aklımıza gelen tek şey evde biriken çöpü kapının önüne bırakmak. Olur da biri fark edip yardıma gelir diye düşündük. O bile tehlikeli o anda dron hareketi fark etse hemen vuruyor ve ardından hemen füze ile vuruyorlar. Öyle bir atmosfer düşünün. Hava barut kokuyor. Kimyasal her tarafta. Namazlarda elimizi açıp Allah'a dua ediyoruz ama isim vere vere istiyoruz. Soğan ya da limon gibi şeylere çok ihtiyacımız var. Çünkü çok fazla kimyasal vardı. Bir de o zamana kadar eğer hayatta kaldıysanız en az bir kere enfeksiyonel hastalık geçiriyorsunuz. Çok yoğun bir bombardıman. Fosfor bombası çok attılar ve biz Gazze'nin merkezindeydik. Yavaş yavaş hareket ediyoruz ama hareket edebildiğimiz yerlerin her tarafında bombardımanlar var. Yoğun çatışmalar oluyordu. Biz dua ediyoruz. Çok geçmeden kapı çaldı. İsmail adına bir genç geldi. 'Bir şeye ihtiyacınız var mı' diye? sordu. İçecek ve yiyeceklerimizin hiç kalmadığını söyledik. Çok geçmeden o zaman bizim paramızla bulamayacağımız yiyecekler kapımıza kadar geldi" diye anlattı.

"Hastanelerde kanın içerisinde oturmak durumundasınız"

Bombardıman altında, hastanelere ve okullara sığınan Gazze halkının en basit insani haklardan bile yoksun yaşadığını hatırlatan Salhiya, "Hastanelere gitmiştik. Hastanelerin hali idrak edebileceğiniz şekilde değil. İşte şehitler, yaralılar taşınıyor ve her taraf kan. O kanın içerisinde sizler boş bulduğunuz yerde bütün ailenizle beraber oturmak durumundasınız. Çünkü ailenizle hayatı idame ettirmeniz gerekiyor. Zira uluslararası karara göre okul ve hastanelerin bombalanmaması gerekiyor. Ama siyonist barbarlar oradan başladılar. Gerçi artık hastaneler de kalmadı çünkü oraları da bombaladılar. Sonrasında her gittiğimiz yeri bombaladılar, güvenli koridorlar dedikleri yerleri de bombaladılar" diye anımsattı.

"Çok muhteşem bir koku"

Gazze'de şehit olanların cesetlerinin aylarca bozulmadığını ve güzel koktuğunu söyleyen Salhiya, "Aksa Tufanı" Operasyonunun ardından yaklaşık 6 ay Gazze'de kaldım. Birçok kardeşimiz şehadeti istedi. 24 saat içerisinde dualarına icabet olundu ve şehid oldular. Kimi Allah'tan kalıp mücadele etmeye devam etmek istedi. Allah da yardım etti ve kaldıkları yerden hala mücadeleye devam ediyorlar. Bir de Gazze'de yaşadığım harika bir olay var. 2017'de bana bir şehit kanını koklatmışlardı. O zaman benim bütün dünyam değişti, çok muhteşem bir koku idi. Kur'an'da şehitlerin ölmediğini, onların Allah katında rızıklandırıldığını biliyoruz ve biz buna iman etmişiz ama insan bire bir yakinen şahit olunca daha çok etki yapıyor.  Normalde ölüm olayı fiziksel bir olaydır. Bizler, ölülerimize saygıdan dolayı onları direkt gömeriz. Bu fiziksel olayda vücut çürür ve kötü kokmaya başlar. Ama işte şehit olunca böyle bir şey olmuyor. Şehadetlerinin üzerinden aylarca geçen kardeşlerimiz vardı. Vücut olduğu gibi duruyor ve çok da güzel kokuyor" dedi.

Bombalar altında sokaklarda oyun oynayan çocuklardan da bahseden Salhiya, "Hatta oyunlarından bir tanesi, molozları temizlemek. Bombardımanda yıkılıyor. Bütün molozlar caddeye iniyor. Çocuklar top oynayacaklar. Bir de o yollardan araç geçmesi gerekiyor. Çocuklar top oynuyorlar. Ondan sonra da o molozları hep beraber elleriyle topluyorlardı" şeklinde aktardı.

"Gazze'de öyle bir atmosfer var ki bir ayağınız ahirette bir ayağınız dünyada"

"Gazze'de öyle bir atmosfer var ki sürekli şehit haberi alıyorsunuz. Bir gördüğünüzü bir daha göremeyebiliyorsunuz ve kendinizi buna hazırlıyorsunuz." dien Salhiya, "Gazze'de bir ayağınız ahirette bir ayağınız da dünyada. Hayatı bu şekilde kabul ediyorsunuz. Tek endişeniz, Allah'a verdiğiniz söze son nefesinize kadar sadık kalmak ve son nefesinize kadar en güçlü bir şekilde direnebilmek. Bunun için elinizden geleni yapıyorsunuz. Orada sevdiklerimizin şehadet haberini alıyorduk. Tabii ki gözlerimizden yaşlar akıyor ama 'İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun' deyip kaldığımız yerden devam ediyoruz. Çünkü bu yolda kaybedecek bir şey yok. Hele yas tutacak hiçbir şey yok. Çünkü onurlu bir yol. Tek dileğimiz Allah'ın bizden kabul etmesi idi" şeklinde konuştu.

"Hayal bile edemediğimiz kadar zor şartlar"

Gazzelilerin çadırlarda dahi eğitime ve direnişe devam ettiğini belirten Salhiya, "Şu anda maalesef bütün Gazzeliler çadırlarda. Çoğunun evinden şehitler var. Direniş kaldığı yerden devam ediyor ama gerçekten de çok zor durumdalar. Çünkü oraya çok ağır kimyasallar düştü. Hastalığı, soğuğu söylemiyorum bile. Hani hayal bile edemediğimiz kadar zor şartlar altındalar ama eğitimlerine kaldıkları yerden devam ediyorlar. Çadırlarda kurulan okullarda öğrenciler birincilikle bitiriyorlar. Üniversite öğrencileri eğitimlerine online devam ediyorlar" dedi.

"Bu konuda hepimizin sorumluluğu var!"

Soykırımın üzerinden 14 ay geçmesine rağmen katliamların daha da şiddetlenerek devam ettiğini ve siyonistlerin ortaya koydukları hedefleri ilerlettiklerine dikkat çeken Salhiya, şöyle devam etti:

"Geldiğimiz noktada çadırları bombalıyorlar. Çocukların parçalanmış bedenlerini görüyoruz. Kimseden ses yok. Lübnan'ı Gazze'ye çevirdiler. Ses yok. Şu anda Suriye'de ilerliyorlar. Ses yok. Biz neyi eksik yaptık? İlk başta biz ne yaptığımıza bakalım. Biz Gazze'de iken arada bir güneş enerjisinin bulunduğu yerlere giderek bazen haberleri izleyebiliyorduk. Batman'da, Diyarbakır'da binlerce kişi sokaklardaydı. Ve bizler diyorduk ki biz ölürken birileri ayaktadır. Şu anda o yürüyüşler parça parça oldu. Boykotu bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. Ama hala maalesef ülkemizde siyonist barbarlarla olan ticaretleri durduramadık. Bizler Avrupa'nın gösterdiği o birliği gösteremedik. Onlar Müslüman değiller ama insanlık çatısı altında durabiliyorlar. Ve bizler, 14 ay olmuş hala ümmet çatısı altında bir araya gelemiyoruz. Sesler hep cılız çıkıyor. Düşmanlara bakıyoruz. O psikopatın arkasında bir olmuşlar. Bizler aynı İslam'a sahibiz. Ama hala farklı kimliklerimizi daha önde tutuyoruz. Kardeşlerimiz; evlerini, işlerini, çocuklarını ve sevdiklerini bir bir kaybettiler. Biz ne kaybettik? Biz şimdiye kadar nasıl bir bedel ödedik ki diyoruz ki 'Yapacak bir şey kalmadı.' Peki bu dava hepimizin davası değil mi? Bu dava için biz hangi bedeli ödedik? Bu konuda hepimizin sorumluluğu var."

"Bırakın Mehmetçiği yardım tırları dahi gönderilemiyor"

Salhiya, "Biz daha Aksa Tufanı operasyonunun 2'inci ayında diyorduk ki herhalde ümmet bizi böyle bırakmaz. Askeri yardımlar, ordular gelir. Mehmetçik şimdi girer diye düşünüyorduk. 14 ay geçti, bırakın Mehmetçiği, yardım tırlarını gönderemiyoruz. Birkaç samimi Müslüman nakit yardımları göndermeye çalışıyor. Ama onun haricinde şu anda yardım tırlarını bile gönderemiyoruz. Günlük bir iki tane dalga geçer gibi. Normalde abluka altında olduğu için günlük en az 700- 800 tırın girmesi gereken bir yere birkaç tır gönderiyoruz, buna da yardım diyoruz. Halbuki o topraklar bizim topraklarımız. O topraklar selamete ulaşana kadar mallarımızla cihada devam etmemiz gerekiyor" dedi.

"Bu, sadece Gazzelilerin değil, bütün ümmetin davasıdır"

Gazze'de yaşanan insanlık dramına karşı ümmetin sessiz kalmaması gerektiğini vurgulayan Salhiya, şu çağrıda bulundu:

"Cihat ayeti sadece Gazzelilere mi farz? Hayır, bu sorumluluk hepimizin. Boykot, yardım ve dua bir zorunluluktur. Öyle bir dua edelim ki bizim ana konumuz o olsun. Kim nerede ne yapabiliyorsa yapmalı. Gazze halkı, Mescid-i Aksa'nın onuru için canlarını ortaya koyuyor. Zira Gazze'de 7 Ekim'de henüz hayatlarının baharında olan 18 yaşındaki kardeşlerimiz şehadete koştular. ‘Biz ümmetin değerlerini, onurunu ayaklar altında çiğnetmeyiz. Ya izzetimizle yaşarız ya da izzetimizle ölürüz’ dediler. Bu, sadece Gazzelilerin değil, bütün ümmetin davasıdır. Bundan dolayı her Müslümanın elinden geleni yapması gerekir. Bu dava için bedel ödemek gerekiyorsa, hazır olmalıyız. Sesimizi güçlü bir şekilde yöneticilere duyurmalı, bu zulmün durdurulması için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız." (İLKHA)

Kaynak: ilkha