Güncel

Büyük Aile Platformu’ndan "Büyük Aile Buluşması ve Sessiz Yürüyüş" öncesi basın toplantısı

Büyük Aile Platformu, 15 Eylül Pazar günü "Dursun Bu Hayasızca Akın!" mottosuyla gerçekleştireceği büyük miting öncesinde basın mensuplarıyla buluştu.

Büyük Aile Platformu (BAP), 15 Eylül'de "Dursun Bu Hayâsızca Akın" sloganıyla "Büyük Aile Buluşması ve Sessiz Yürüyüş" düzenleyeceğini duyurdu.

İstanbul’un Şişli ilçesinde bir otelde düzenlenen basın toplantısında; toplumu tehdit eden LGBT sapkınlığı propagandası ve dayatmasına karşı ailelerin katılımıyla Saraçhane'deki Fatih Anıt Parkı'nda toplanarak Beyazıt Meydanı'na kadar yürünecek programa vatandaşlar davet edildi.

Düzenlenen toplantıya; Uluslararası Genç Derneği Başkanı Yahya Uyar, TÜGVA Genel Başkanı İbrahim Beşinci, TGB İstanbul İl Sekreteri Yakup Büray Yılmaz ve Dünya ÇAKOP'tan Zülal Nebat Uras katıldı.

Büyük Aile Platformu Genel Sekreteri Serdar Eryılmaz, basın mensuplarına, düzenlenecek program hakkında bilgi verdi.

“LGBT sapkınlığına karşı 150 bin ıslak imza toplayarak milletimizin haklı talebini meclisimize sunduk”

Doğrudan insanlığın varoluşuna yönelen LGBT sapkınlığı propaganda ve dayatması tehdidinin her geçen gün şiddetini artırdığına değinen Eryılmaz, “Bu tehdide karşı, haklı tepkimizi dile getirmek üzere bu yıl bir kez daha ailelerimizle Saraçhane Fatih Anıt Parkı’nda buluşacak ve Beyazıt Meydanı’na Sessiz Yürüyüşü’müzü gerçekleştireceğiz. Birincisini 2022 yılında “LGBT Propagandasına Dur De” başlığıyla, ikincisini 2023 yılında “Çocuklarımız, Ailemiz, İnsanlık İçin” başlığıyla gerçekleştirdiğimiz buluşmayı bu yıl ise “Dursun Bu Hayâsızca Akın” başlığıyla gerçekleştiriyoruz. Ülkemizin dört bir yanından ve farklı dünya görüşlerinden yüzlerce sivil toplum kuruluşu ve on binlerce ailenin oluşturduğu Büyük Aile Platformu olarak; ortak derdimiz olan çocuklarımıza, ailemize ve insanlığa yönelen küresel tehditlere karşı birçok faaliyete öncülük ettik. Bu bağlamda LGBT Propaganda ve Dayatmasının yasaklanması ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramlarının mevzuatımızdan çıkarılması için 150 bin ıslak imza toplayarak milletimizin haklı talebini gazi meclisimize sunduk.” dedi.

“LGBT lobilerinin elinde mankurtlaştırılan evlatlarımız ise birçok fizyolojik-psikolojik problem ile karşılaşmakta”

Tüm evrensel ilkelere rağmen aile kurumunun büyük bir tehdit altında olduğunu ifade eden Eryılmaz, “Güçlü aile yapısını tahrip etmeye yönelik saldırılar düzenleyen emperyalist küresel odaklar, çarpık ve marjinal ilişki biçimlerini birçok araç ile dayatmaktadır. Akademi, eğitim, hukuk, medya, kültür sanat, spor, iş dünyası, toplumların ahlak ve hukuk felsefeleri işgal edilerek hayatın her alanı LGBT Propaganda ve Dayatması ile esir alınmaya çalışılmaktadır. LGBT lobilerinin elinde mankurtlaştırılan evlatlarımız ise birçok fizyolojik-psikolojik problem ve madde bağımlılıkları ile intihara sürüklenmektedir. Nitekim Paris’te düzenlenen 2024 Olimpiyat Oyunları’nın açılış seremonisi, LGBT Propaganda ve Dayatmasının ne denli tehlikeli bir uluslarüstü kimliğe büründüğünü göstermektedir. Bununla da kalınmamış; kadınlar, biyolojik cinsiyeti erkek olan translar ile aynı kategorilerde yarışmaya mecbur bırakılmıştır. LGBT lobileri, kadın haklarını hiçe saymış, kadın sporcular ise bu haksız rekabet karşısında isyan etmiştir. Varılan noktada; 100 yıl önce Olimpiyat Oyunları’na coşku ile katılan kadınlar, maruz kaldıkları LGBT Dayatması sonucunda 2024 Paris Olimpiyat Oyunları’ndan ağlayarak ayrılmıştır.” değerlendirmesinde bulundu.

“Doğum oranının düşmesi, nesli tükenen bir insanlığa işaret etmektedir”

Türkiye’de doğum oranlarının düştüğüne değinen Eryılmaz, “Öte yandan Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Endeksi’nde, ülkemizin de 45. sırada olduğu ilk 50 ülkenin oldukça düşük doğum oranları da insanlığın karşı karşıya olduğu tehdidin vahametini göstermektedir. Bu tablo, mevcut gelişmişlik paradigmasına göre geliştikçe nesli tükenen bir insanlığa işaret etmektedir. Kadın başına doğum oranları artırmak için yıllardır uygulanan programlar, harcanan yüz milyarlarca dolar da bu tabloyu iyileştirmek adına çözüm üretememiştir. İşte bu noktada; mevcut gelişmişlik paradigmasına “insanlığın sürdürülebilirliğini” temin eden alternatifler üretmek ve sürdürülebilirlik tanımını, insanı ve aileyi merkeze alacak şekilde yeniden biçimlendirmek gerekmektedir. Bu demografik gidişat, ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilirliği için göçmen ihtiyacına işaret etmekte, göçmen karşıtlığı ile yükselen aşırı sağ akımlar ise bu demografi tabloyu içinden çıkılması zor bir milli güvenlik meselesi haline getirmektedir. LGBT destekçiliği ile göçmen karşıtlığının aynı siyasi merkezlerden destekleniyor olması da demografik güce iki yönden oluşturduğu olumsuz etki sebebiyle üzerinde durulması gereken bir husustur.” diye konuştu.

“LGBT propaganda ve dayatmasını fonlayanlar ile israilin Gazze’deki katliamlarını destekleyen kurumların aynı olması tesadüf değildir”

Eryılmaz, “Mevcut durumda; İnsani Gelişmişlik Endeksi’ndeki ilk 50 ülkenin içindeki 46 ülke, nüfusun kendini yenileme sınırı olan 2,1 doğum oranının altında; birkaç ülke ise 2,0 doğum oranı sınırlarındadır. Bu düşük doğum oranlarının tek istisnasının kadın başına 2,92 doğum oranı ile israil olması dikkat çekicidir. Yüksek doğum oranları ile tek başına öne çıkan israilin ise Filistin’deki aileleri nasıl yok ettiği, tüm dünyanın gözü önünde ne denli vahşi bir soykırım gerçekleştirdiği apaçık ortadadır. Bir yandan insanlığın varoluşuna yönelen LGBT Propaganda ve Dayatması’nı fonlayan, diğer yandan ise yüksek doğum oranları ile öne çıkan israilin Gazze’deki katliamlarını destekleyen şirketlerin ve kurumların aynı olması ise asla tesadüf olarak görülmemelidir. Zira sosyal medya algoritmaları ve nefret söylemi suçlamaları her iki başlıkta da aynı engelleyici ve baskıcı tutumu sergilemektedir. İsrail’in Gazze’de sivil, kadın ve çocuk demeden yürüttüğü soykırım ile LGBT Propaganda ve Dayatması üzerinden tüm dünya sathında yürütülen insan bozumu, aynı demografik savaşın farklı veçheleridir. İsrail-siyonizm ve LGBT başlıklarında medyada, sosyal medyada, destek ve teşvik yöntemleri ile dayatma ve baskı metotlarında aynı mekanizma ve süreçlerin işletilmesi bunun en somut kanıtıdır.” ifadelerini kullandı. (İLKHA)